28 Aralık 2009 Pazartesi

Barış, Peace, Goya ve Nükleer Silahsızlanma

1957'de İngiltere'de ortaya çıkan CND - Campaign for Nuclear Disarmament, yani Nükleer Silahsızlanma Kampanyası'nın sembolü olarak Gerlad Holton tarafından tasarlanan sembol, PEACE / BARIŞ işareti olarak bugüne kadar geldi. Holton işareti tasarlarken, Goya'nın "Üç Mayıs 1808" adlı tablosundaki kurşuna dizilen gerilladan etkilendiğini söylüyordu.


goya
Goya, Üç Mayıs 1808

İşaret, N(uclear) ve D(isarmament) harflerinin semafor karşılıklarının üstüste bindirilmiş haliydi (Kaynak: NTV Şifreler Kitabı).


semafor n +
semafor d = peace
Semafor N Semafor D Nuclear Disarmament


Yazının devamı

27 Aralık 2009 Pazar

Abdullah Cevdet, Pek Uyanık Bir Uyku

Abdullah Cevdet, sonradan İttihad ve Terakki'ye dönüşecek olan İttihad-ı Osmani’yi kuran 5 tıbbiyeliden biri. Kendisi pozitivist bir Kürt aydını, I.Dünya Savaşı’ndan sonra Kürdistan Teali Cemiyeti’ne girmiş. Nesli güzelleştirmek için Avrupa’dan damızlık erkek getirmek gibi uçuk fikirleri olduğu söyleniyor. Hatta “Çanakkale’de medeniyet ayağımıza geldi ama biz sokmadık” dediği de rivayet olunuyor. Adı Ankara’da bir sokağa verilmişken, 2005’te AKP’li bir üyenin teklifi ve CHP’li üyelerin desteğiyle değiştirilmiş(bkz). Cumhuriyet sonrası Mustafa Kemal’in uyguladığı bütün inkılapların fikir babası. Abdullah Cevdet’in çıkardığı İçtihad Mecmuası’nda 1912’de yayınlanan, Kılıçzade Hakkı’nın yazdığı “Pek Uyanık Bir Uyku” başlıklı makalede bütün batıcı fikirler tek tek sayılmış(bkz):

* Fes kâmilen defedilip yeni bir serpuş kabul olunacaktır.
* Mevcut kumaş fabrikaları genişletilecek ve yenileri de açılacaktır. Yerli mallarının kullanılması teşvik edilecektir.
* Kadınlar diledikleri tarzda giyinecekler, yalnız israf etmeyeceklerdir. Polisler ve softalarla, arabacı makulesi kimseler kadınların giyimlerine asla müdahale etmeyeceklerdir. Şeyhülislâm Efendiler de çarşaflara dair beyannameler yazmayacak ve imza etmeyeceklerdir. Polisler, kadınların işine ancak münasebetsiz ve genel ahlâka dair meselelerde müdahale edebilecekler ve bu vazifelerini de büyük bir nezâketle yerine getireceklerdir. Kadınlar vatanın en büyük velinimeti sayılarak kendilerine erkekler tarafından hürmet ve riayet gösterilecektir.
* Kadınlar ve genç kızlar, Müslüman Boşnak ve Çerkezlerde olduğu gibi, erkekten kaçmayacaklardır. Her erkek, kendi gözüyle gördüğü, tetkik ettiği, beğendiği ve seçtiği kızla evlenecektir. Görücülük adetine nihayet verilecektir.
* Kızlar için diğer mekteplerden başka bir de Tıbbiye Mektebi açılacaktır.
* Birer tembellik yuvası olan bütün tekkeler ve zaviyeler ılga olunacak, varidat ve tahsisatları kesilip, Maarif bütçesine ilâve edilecektir.
* Bütün medreseler kapatılacaktır.
* Sarık sarmak ve cübbe giymek sadece yüksek alimlere mahsus hale getirilecektir.
* Evliyaya nezirler yasak edilecek, bu gibi teberrular Donanma ve Müdafaayı Milliye Cemiyetleri kasalarına girecektir.
* Arazi ve Evkaf kanunlarından başlanarak bütün kanunlar ıslah edilecektir.
* Şer’i mahkemeler kaldırılacak ve Nizami mahkemeler ıslah edilecektir.
* Mecelle kaldırılacak veya en azından o derece değişecektir.
* Mevcut Osmanlı Elifbası atılarak yerine Lâtin harfleri kabul edilecektir.
* Avrupa Medeni Kanunu kabul edilerek bugünkü evlenme-boşanma şartları tamamiyle değiştirilecektir. Birden fazla kadınla evlenmek ve bir sözle karı boşamak usulleri kalkacaktır.


Yazının devamı

10 Aralık 2009 Perşembe

Belgelerle Kurtuluş Savaşı - Hazım Tepeyran

Ebubekir Hazım (Tepeyran) Bey, mütareke döneminde arka arkaya gelen Ali Rıza Paşa (Ekim 1919 - Mart 1920) ve Salih Paşa (Mart 1920 - Nisan 1920) kabinelerinde Dahiliye Nazırlığı (İçişleri Bakanlığı) görevine kadar yükselmiş bir Osmanlı bürokratıdır. II. Abdülhamid, V.Mehmed Reşad ve VI. Mehmed Vahideddin dönemlerinde İstanbul Hükümetleri, Milli Mücadele döneminde ise Ankara Hükümeti tarafından değişik illere vali olarak atanır. Yakın tarihimizin henüz detayları iyi bilinmeyen birçok olayının içinde bizzat idareci olarak bulunmuştur, bu nedenle anıları çok kıymetlidir. Tüm diğerleri için geçerli olduğu gibi bu anılar okunurken de, Hazım Bey’in bir bürokrat olmakla birlikte görevi ile ilgili idam hükmü giyecek derecede siyasi kimlik taşıdığını da hesaba katarak, paralel okumalara muhtaç olunduğu unutulmamalıdır.

II.Abdülhamid’in fotoğraf düşkünlüğü sayesinde
Hazım Bey, Jön Türk hareketinin İttihat ve Terakki’ye gebe olduğu bir dönemde, 1896’da Dedeağaç’ta mutasarraflık yaparken, bu ‘habis’ hareketlere dahil olduğu yönünde II.Abdülhamid’e uçurulan bir jurnalle vazifesinden azledilir. Dedeağaç’ta yaptığı bayındırlık işlerinin fotoğraflarını çekerek oluşturduğu albümün, saraydaki bir tanıdığı vasıtasıyla II.Abdülhamid’e sunulmasından sonra affolunur ve Musul’a vali olarak atanır. Kitabın önsözünü yazan torunu Oktay Akbal’ın naklettiğine göre imardaki başarısı kadar II.Abdülhamid’in fotoğraf sanatına olan düşkünlüğü sayesinde yeniden hayata dönmüştür.

31 Mart ayaklanması ve Yıldız Sarayı’nın yağmalanması
Hazım Bey 31 Mart (1909) ayaklanması sırasında İstanbul Şehremaneti (Belediye Başkanlığı) görevini yürütmektedir. O dönemde İstanbul’da ayrıca valilik kurumu bulunmadığından her iki görevi de idare eder. 1920’de nazırlıktan istifa ettikten sonra kurulan Damat Ferid Paşa hükümetince oluşturulan ‘Kürt Nemrut’ Mustafa Nazım Paşa başkanlığındaki Harp Divanı tarafından tutuklanır. Gerekçe, 31 Mart isyanını bastırmak için İstanbul’a giren Hareket Ordusu subaylarının, hal edilen (tahttan indirilen) II.Abdülhamid’in trenle Selanik’e gönderildiği gece Yıldız Sarayı’nda yağma yapmasına ve bilahare değerli eşya ile mücevhere hükümetçe el konması için oluşturulan Tahliye Komisyonu’na başkanlık ederken değerli eşyanın sayımını yaptırmadan el konulmasına göz yummasıdır. Yargılama sonucunda Yıldız Yağmasına engel olmamak ve Bursa Valiliği ile nazırlığı döneminde Kuvayı Milliye’ye yardım etmek suçlarından idam cezasına çarptırılır. Saraydaki dostları araya girer, Vahideddin idam cezasını ömür boyu kürek cezasına çevirir. Tevfik Paşa Hükümeti sırasında, 7 ay tutuklu kaldıktan sonra suçlarından aklanarak hapisten çıkar...

Hazım Bey’in Yıldız Yağması için düşünceleri kendi ifadesiyle özetle şöyledir: “II. Abdülhamid gibi her türlü gücü bilinen bir padişahı tahtından indirip Selanik’e sürerek yerine başka bir padişah oturtan Hareket Ordusu, yok edici bir ihtilal gücü Yıldız’ı yağmalamak istese ve yağmalasa, İstanbul’un Belediye Başkanı olan ben, rastlantıyla Yıldız’da bulunmuş olsam bile, engellemeye kalkışma budalalığı bana mı düşer? ...‘Hiç kimse bir ihtilal gücüne karşı durmak zorunda değildir,’ diye bütün düşünen insanların benimsediği bir kural bulunduğunu bu bilgisiz harp divanı kuruluna anlatmak olanaksızdır.” (sayfa- 131)

Devamı Radikal Kitap'ta

II.Abdülhamid’in terekesi
II.Abdülhamid Balkan Savaşı sırasında sürgünde bulunduğu Selanik’in düşman eline geçme tehlikesi üzerine kadim dostu Alman İmparatoru II.Wilhelm tarafından 1912’de bir gemiyle İstanbul’a getirilerek İttihat ve Terakki Hükümeti ‘nce kapatıldığı Beylerbeyi sarayında öldüğünde (10 Şubat 1918), Hazım Bey (Mülkiye ve Maarif Dairesi Başkanı sıfatıyla) devrik sultânın terekesini yazmak üzere oluşturulan komisyonda Harbiye Nazırı Enver Paşa’yla birlikte yine oradadır. II.Abdülhamid’in odasında asılı bulunan Kuran’ı Kerim muhafazısına benzer tahta bir kutuyu açtıklarında hayretle içinden pırlantalar çıktığını görürler, vücudu üzerinde taşıdığı dua kitabı (en’am) içindeki bir kağıttaysa şunlar yazmaktadır:
- İyi adam nasıl olur?
- İyi adam adil, halim, kerim, namuslu, doğru, sabırlı ve merhametli olur.
- Kötü adam nasıl olur?
- Kötü adam zalim, gaddar, yalancı, arabozucu, kan dökücü ve kindar olur. (sayfa-150)

Milli Mücadeleye destek ve İstanbul’un işgali
Hazım Bey, önceki hükümetler döneminde Babıâli’nin Anadolu’da görevlendirdiği bazı valilerin Mustafa Kemal tarafından geri yollanmasından dolayı Ankara ile uyum arayışındadır. Akrabası Maruf Bey’i Mustafa Kemal’le görüşmesi için Ankara’ya yollar, görevlendirmeler konusunda karşılıklı mutabakat sağlanır.

Fransız-İngiliz-İtalyan güçlerinin 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen işgal etmesi üzerine, Damat Ferit Paşa’nın yeniden hükümet kurması an meselesi haline gelmişken Hazım Bey Dahiliye Nazırı olarak Vahideddin’in huzuruna çıkar ve Kuvayı Milliye’nin “umulmayan bir zamanda ortaya çıkan bir yaşam belirtisi” olduğundan bahseder. Bunun üzerine Vahidettin sözünü keserek, yanındaki Başkâtip Fuat Bey’e: Söyle Fuat Bey söyle! Allah aşkına söyle ben bu düşüncede değil miydim? Bu heriflere (Sadrazam Damat Ferit ve onun kabinesini oluşturanlara) anlatabildim mi?” (sayfa-88)

Anadolu’ya geçiş, Koçgiri isyanı, Sakallı Nurettin Paşa
Hazım Bey hapishaneden çıktıktan sonra Anadolu’ya geçmeye karar verir. Ankara’ya gider ve Mustafa Kemal’le görüşür. Burada kendisine evvelce de görev yapmış olduğu Sivas Valiliği önerilir. Görüşmeden ayrılırken Mustafa Kemal’in şunları söylediğini aktarıyor: “Bilmem kendisini tanır mısınız? Merkez Ordusu Komutanlığıyla o yörede bir Nurettin Paşa vardır. Azametli mazametli bir şeydir. Bununla birlikte sizin için, kendisine ve azametine önem verilecek bir şey değildir.” (sayfa-198)

Sivas Valiliği, acımasızlığı önce ve sonra birçok olayda belgelenmiş Sakallı Nurettin Paşa ile çekişme içinde geçer. Kimin kimin ayağına gideceği konusuyla başlayan ihtilaf Nurettin Paşa’nın kurmak istediği, düzenli ordu harici “Emniyet Teşkilatı” adında bir askeri örgütün, Hazım Bey’in Ankara ile yazışmaları neticesi akamete uğramasıyla devam eder. Bu anlaşmazlık Hazım Bey’den önceki Sivas Valiliği zamanında yaşanan Koçgiri İsyanı ile alakalı, resmî görev yapan bir kimse tarafından belki de hiç bir zaman açıklanmayacak noktaları öğrenmemize vesile olur. Koçgiri yöresindeki Alevi Kürtler’in topraklarından sürülecekleri korkusuyla başlattıkları ayaklanma yatışmasına, aşiret ileri gelenlerinin geri adım atmasına rağmen Nurettin Paşa’nın fikrinin şöyle olduğunu belirtiyor: “Öyle ama, bu kadar asker toplandı, ben buraya kadar geldim; bir şey yapılmazsa olmaz, dediği ve bunun üzerine askeri harekatın sürdürüldüğü, Sivas’ta yaygın olarak konuşulmakla birlikte, bu olayın doğru olduğunu -Temyiz Mahkemesi üyesi- Şefik Bey bizzat bana söylemişti.” (sayfa-214)

Trabzon Valiliği ve gözden düşüş
Hazım Bey bir süre sonra Trabzon’a vali atanır. Trabzon o sıra Enver Paşa’nın Batum üzerinden Anadolu’ya giriş yapması beklenen kritik bir yerdir. Mustafa Suphi’nin öldürülmesinden sorumlu tutulan Kayıkçılar Kahyası Yahya’nın pusuya düşürülerek öldürülmesinden sonra Ankara’ya geri çağrılır. TBMM’nin 2. döneminde Niğde’den milletvekili seçilir. Anayasa Komisyonu’nda görev alır. Cumhurbaşkanı’na verilmesi tasarlanan olağanüstü yetkilere karşı çıkması, saltanat üyelerinin yurtdışına çıkarılması kanunu görüşülürken damatların hariç tutulması yönünde bir önerge vermesi, İstanbul’dayken İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne üye kaydolmuş olması gibi olaylar gözden düşmesine neden olur. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümüden sonra diğer muhaliflerin geri dönüşüyle birlikte 1939’da son kez Niğde’den milletvekili seçilir, 1947’de vefat eder.


Yazının devamı

7 Kasım 2009 Cumartesi

Aziz Abdülaziz



Sultan Abdülaziz, hal edildiği (tahttan indirildiği) 30 Mayıs ile intihar ettiği ya da öldürüldüğü 4 Haziran 1876 arasında geçen dört günlük süre içinde çekilen fotoğrafta sonunun yakın olduğunu bilen endişeli gözlerle bakıyor. İki saray görevlisi sultana yaslanmış poz veriyor, kıyafetler aşağılanmayı garantilemek için özel olarak seçilmiş.


Sultan Abdülaziz ve babasının akıbetini takip eden şehzade Yusuf İzzedin Efendi. Şehzadenin ölümü de babası gibi karanlıkta kalmıştır.

Ümit Bayazoğlu'na teşekkürlerimle...


Yazının devamı

31 Ekim 2009 Cumartesi

3 boyutlu ejderha, kes-yapıştır


Dosyaları karıştırırken, eski dostlardan Gathering For Gardner Paper Dragon nam-ı diğer 3 boyutlu kağıt ejder çıktı karşıma. Bilenler varsa hatırlasın bilmeyenler yapmaya çalışsın. Şahan'ın Şahan olduğu zaman 3 boyutlu yayın yapılacak diye duyurup programına çıkarmıştı bunu.



- Düzgün baskı için bilgisayarınıza kaydettikten sonra print edin.
- Bir tane müsvette basın, ona bakarak asıl baskıyı kesip katlayın.
- "Mountain fold" dediği yerde tepe yapacak şekilde, "Valley fold" dediği yerde vadi yapacak şekilde katlama yapın.
- Boğazının altını beyaz noktaya kadar kesmeyi unutmayın.
- Bittikten sonra, tek gözünüzü kapatıp, ejderhanın gözlerine bakarak etrafında hareket edin. Şöyle bir şey olması lazım.


Yazının devamı

20 Ekim 2009 Salı

Türkiye'de sık görülen Y-DNA gruplarının dünya üzerindeki dağılımları

Haplogroup

Nüfus Dağılımı

J- %34
R- %24
E- %11
G- %11
I- %5


NOT:
-Haritaların üzerine tıklandığında resim büyüyecektir.
-Haplogroup'ların yanında verilen yüzde değerleri Cinnioğlu raporundan alınmıştır.
-Her grafikte kolon olarak görülen, yüzde baz değerleri birbirinden farklıdır.


Yazının devamı

17 Ekim 2009 Cumartesi

Genetik Y-DNA, mtDNA testleri için FTDNA

"Genetik testlerle ilgileniyorum ama yeterince bilgim ya da İngilizcem yok" diyen çok sayıda mail alıyorum, umarım okuyacağınız yazı yardımcı olur.

Başlangıç için, baba tarafı ile ilgileniyorsanız Y-DNA 12, anne tarafı ile ilgileniyorsanız mtDNA testini alabilirsiniz. Testi satın aldıktan sonra adresinize bir kit gönderilir. Kit elinize geçtikten sonra yanağınızın içinden bir doku örneği koyup geri göndermeniz gerekir. Bundan sonra 2 aylık bir süre içinde test sonuçları belli olur. FTDNA, sonuçları hem email ile hem de normal posta ile gönderir. Sonuçlar elinize geçtikten sonra FTDNA’in size özel hazırladığı kişisel web adresinde detaylı bilgi bulabilirsiniz.

FTDNA'den DNA testi satın alacaklar için önemli bilgi: Testinizi FTDNA proje gruplarından biri üzerinden satın aldığınızda indirim uygulanır. Türkiye Grubu üzerinden sipariş vermek isterseniz bu link'i takip edebilirsiniz.

FTDNA’de yaptırdığınız genetik testler sonucunda “ırkınız şudur” ya da “atalarınız şu zaman burada yaşamıştır” gibi bir sonuç çıkmaz. Test sonucunda haplogrup olarak ifade edilen, ait olduğunuz genetik grup belirlenir. Bugün, genetik grupların 80-100 bin yıllık göç yolları belirlenmiş durumdadır, ayrıca günümüz ülkelerinde yaşayan genetik topluluklar üzerine çalışmalar bulunmaktadır. Yukarıdaki menüde "GENETİK" başlığı üzerine geldiğinizde bu bilgilerin derlendiği internet link'lerini bulabilirsiniz.

Test sonucunda haplogrubunuz -sadece- tahmin edilmiş durumdadır. Haplogrubunuzun kesin olarak belirlenmesi ve alt haplogrup bilgilerinizin oluşması için FTDNA, DEEP CLADE testini almanızı önerecektir.

Test sonucunda FTDNA sizin DNA’nızı test yaptıran diğer kişilerle karşılaştırarak benzerlik bulduklarını kişisel web adresinizde derecesine göre listeler. Tıpatıp aynı olanların (kişi önceden izin vermişse) email adreslerini görmenizi sağlar. Y-DNA37, Y-DNA67 ya da mtDNAPlus testleri DNA’nız üzerinde daha fazla noktaya bakılması için alınan testlerdir. Ne kadar çok noktaya bakılırsa akrabalık o kadar kesin olacağı için, YDNA12 ve mtDNA testlerinden sonra almayı düşünebileceğiniz testler olmalıdır.

FTDNA şirketi testlerini Arizona Üniversitesi Araştırma Laboratuarlarında gerçekleştiriyor, National Geographic Society, IBM ve Waitt Family Foundation'ın ortaklaşa oluşturdukları Genographic Project ile işbirliği yapmaktalar. FTDNA bir süredir başka bir üniversite ile de işbirliği yaparak FACTOID denen medikal tahminler üreten testler de satıyor. Alkol & nikotin bağımlılığı, kellik, kas performansı, uzun ömürlülük gibi konularda belli gen bölgelerine bakılarak bir tahmin üretiliyor. Bunların kesin sonuç değil sadece tahmin olduğu konusunu ısrarla belirtiyorlar.

Bol şanslar...


Yazının devamı

12 Ekim 2009 Pazartesi

Kimdi(r) bu Pangalos?

2009 Yunanistan erken seçimini kazanan George Papandreou hükümetinde önemli bir görev alan Theodoros Pangalos'u 1999'da Abdullah Öcalan'ın Kenya'nın başkenti Nairobi'deki Yunanistan Büyükelçiliği'nde saklanmasından sorumlu oluşuyla hatırlarız. Hatta Türkler için "katil, tecavüzcü ve hırsız" dediğini hatırlayanlar da çıkabilir. Küstah fakat cesur olduğu muhakkak bu politikacı cesaretini nereden alıyor acaba?


Torun Theodoros Pangalos

Dede General Pangalos


Milli Mücadele bitip Lozan'da barış antlaşması için görüşmeler devam ederken, Türk heyeti Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak büyük miktarda para ya da Yunan donanmasını talep eder. O sırada Yunanistan'da diktatör olan General Pangalos Batı Trakya’ya 40-50 bin kişilik bir ordu yığdığını, tazminatta ısrar edilirse soluğu İstanbul’da alacağı haberini yollar Lozan'a. Bunun üzerine tazminat olarak Karaağaç’ta karar kılınır. İşte bu General Pangalos şimdiki Theodoros Pangalos'un dedesidir.


Yazının devamı

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Fatih Altaylı'nın Anadolu'nun gen haritası yazısı

Fatih Altaylı, Habertürk Gazetesi'ndeki 25.08.2009 tarihli "Anadolu'nun gen haritası" başlıklı yazısında Stanford Üniversitesi'nden Cengiz Cinnioğlu ve ekibinin 2003 yılında yayınladığı çalışmaya yer vermiş ve Türkiye'deki genetik grupların yüzdelerini aktarmış.

Yazıda belirtilen oranlar bu halleriyle aynen adı geçen raporda bulunmamakla birlikte, 30.12.2007 tarihinde Radikal2'de yayınlanan "Türkiye'nin genetik zenginliği" başlıklı yazım için yaptığım okuma sonrası hesapladığım basitleştirilmiş/özetlenmiş oranlardı. Oranlar doğru olmakla birlikte, Cengiz Cinnioğlu "Bu oranlar raporumdan alıntı değildir" dese yanlış olmaz.

2003'te yaklaşık 500 kişi ile yapılmış Cinnioğlu çalışmasından sonra bu çapta başka bir çalışma duymadım. FTDNA'de oluşturduğum Türkiye grubuna katılanların Y-DNA genetik dağılımları ile Cinnioğlu çalışmasındaki dağılım birbirine oldukça benziyor. FTDNA-Türkiye grubundaki katılım 50 kişi civarında.


CİNNİOĞLU ve FTDNA-TÜRKİYE, Y-DNA dağılımlarının karşılaştırması
Büyütmek için tıklayın


Yazının devamı

23 Temmuz 2009 Perşembe

Vedad Uşaklıgil'in hazin hikayesi

Kırık Deniz Kabukları Halid Ziya Uşaklıgil (1867-1945) dört çocuğundan üçünü daha kendisi hayatteyken toprağa vermek bahtsızlığını yaşamış bir edebiyatçımızdır. Sadun ve Güzin adındaki çocuklarını henüz bebekken kaybeder. Halid Ziya, Sadun için “KIRIK Oyuncak”, Güzin için “KIRIK Hayatlar” hikayelerini kaleme alır. Daha sonra Halil Vedad ve Bülent isminde iki oğlu olur. İkisi de hariciyeci olarak yurtdışında görev yaparlar. Ölümünden sonra anısına “Bir Acı Hikaye” kitabını yazdığı Halil Vedad, Arnavutluk’ta görevli iken intihar eder (1937).

Selim İleri, naif bir kişilik ve müzisyen olan Halil Vedad’ın hikayesinden oldukça etkilenmiş, Halid Ziya’nın “Bir Acı Hikaye"sinden yola çıkarak, Aşk-ı Memnu (1900) ile de parallellikler kurup 1993’te “KIRIK Deniz Kabukları”nı yazmış. Kitapta Mustafa Kemal Atatürk , Latife Hanım ve Halil Vedad arasında geçen ilginç olaylardan bahsediliyor.

Halid Ziya Uşaklıgil ve Latife Hanım’ın babası Muammer (Uşaklı) Bey kardeş çocuklarıdır, Halid Ziya yaşça büyük olduğundan Muammer Bey kendisine “amca” diye hitap eder. Muammer Bey’in adı Atilla İlhan’ın Karantina'lı Despina şiirinde de geçer, hatırlarsınız. Halid Ziya, yeğeni Latife Hanım’ın eğitimiyle bizzat ilgilenmiş, Fransızca dersleri vermiş. Latife Hanım da kensinden 5 yaş küçük Vedad’a ablalık yaparmış.

Vedad’ın müziğe, dolayısıyla piyanoya istidadı vardır, o kadar ki Sultan Reşad, pederi sarayda başkatiplik yaptığı sıra kendisine bir piyano hediye eder. Bu piyano daha sonra hariciyede görev yaptığı yıllarda Ankara’ya kadar taşınır. Vedad’ın Mustafa Kemal Atatürk’le tanışması da piyano sayesinde olur. Latife Hanım Mustafa Kemal’le evlendikten sonra bir konser vermek için Ankara’ya gelen Vedad bir gece Çankaya Köşkü’ne misafir olur. Burada yeteneği ile Mustafa Kemal’in beğenisini kazanır...

Halid Ziya UşaklıgilVedad’ın Fransızca, İngilizce ve Almanca’yı çok iyi konuştuğunu öğrenen Mustafa Kemal, o gece orada bulunan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a Vedad’ın dışişlerine memur olarak alınması için direktif verir. Latife Hanım’ın şaşırtıcı engelleme girişimine rağmen Vedad babasının da araya girip Mustafa Kemal’den ricacı olması üzerine hariciyeye girer. Vedad Ankara’ya gelir ve Çankaya Köşkü’nde müştemilatta misafir olarak kalır, ta ki Latife Hanım’la Mustafa Kemal’in arası bozulup Latife Hanım İzmir’e dönene kadar. Bir gece köşkte Mustafa Kemal, Vedad’ın piyano çalışına iltifat edince, Latife Hanım’ın bir kıskançlık krizi geçirdiği anlatılır. Latife Hanım köşkten ayrılmadan hemen önce Vedad’a kendisi oradan ayrıldıktan sonra onun da köşkte kalamayacağı ultimatomu vermesine rağmen, Vedad Mustafa Kemal’in himayesindedir. Yine de durum uygun görülmemiş olsa gerek, kısa bir süre sonra Vedad sedece köşk ve Ankara’dan değil Türkiye’den de ayrılıp Londra’ya görevli olarak gider.

Bundan sonra Vedad’ın hazin sonunu hazırlayacak görevlendirmeler ve görevden almalar silsilesi başlar. Halid Ziya oğlunun çöküşünü hazırlayan bu sürecin sorumlusu olarak, yüzüne gülüp arkasından kuyusunu kazan, 1925-1938 yılları arasında kurulan bütün kabinelerde dışişleri bakanlığı görevini yürüten Tevfik Rüştü Aras’ı gösterir , “Bir Acı Hikaye”de “Vekil” takma adıyla onu açıkça suçlar.

Artık müzikten de uzaklaşan Vedad son olarak Arnavutluk’taki görevinde terfi beklerken, sebep gösterilmeksizin Türkiye’ye dönmesini isteyen bir telgraf alınca, odasında uyku ilacı içerek intihar eder.


Yazının devamı

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Lincoln sakalı



Abraham Lincoln

Abraham Lincoln

Abraham Lincoln (1809 - 1865), ABD'nin 16. devlet başkanı. Kuzey/Güney iç savaşı ve kölelik onun döneminde sona erdi. Görevdeyken bir suikast sonucu öldürüldü.

Abraham Lincoln, başkanlık seçimlerini kazandığı günlere kadar, bugün kendisiyle özdeşleşmiş sakalını henüz bırakmamıştı. 1860'ta Grace Bedell adında 11 yaşında bir kız çocuğu, mektubunda, ağabeylerini kendisine oy vermek için ikna etmeye çalıştığını, kadınların sakaldan hoşlandığını, sakal bırakması durumunda daha hoş görüneceğini yazıyordu. Lincoln başkan seçildikten sonra sakal bıraktı. Küçük kızın yaşadığı yere gittiğinde onu da ziyaret etti. Abraham Lincoln sakal bırakmadan önce çirkinliği ile ünlüydü.


Yazının devamı

2 Temmuz 2009 Perşembe

23 Haziran 2009 Salı

Polisario, Fas, Batı Sahra


10 Mayıs 1975’te Batı Sahra’da yaşayan Sahravi’ler tarafından kurulan Polisario Cephesi yani Saguia el Hamra ve Rio de Oro'nun Kurtuluşu İçin Halk Cephesi (İspanyolca: Frente Popular de Liberación de Saguía el Hamra y Río de Oro) Batı Sahra’nın İspanyol işgalinden kurtarılması için kurulmuş sosyalist bir gerilla örgütüdür. 20 Mayıs 1975’te İspanyol Ordusu’na karşı ilk silahlı eylemlerini gerçekleştirirler. Kuruluş aşamasında içlerinde Cezayir ve Fas’ın da bulunduğu Arap hükümetlerinin desteğini almaya çalışırlarsa da Libya ve Moritanya’nın zayıf destekleri dışında pek bir ilgi görmezler.

Batı Sahra 1884’ten itibaren İspanya tarafından sömürgeleştirilmiş bir çöl bölgesidir. 1963’te yüksek kaliteli fosfat yatakları keşfedilince kuzey komşu Fas ve güney komşu Moritanya İspanya’nın bölgeden çekilmesini talep eder. Birleşmiş Milletler’de 1975’te self determinasyon için halk oylaması yapılmasına karar verilir fakat bu oylama yapılamaz. Fas kralı 2.Hasan’ın emri ile 350 bin sivil Batı Sahra’ya yürüyüşe geçer, Yeşil Yürüyüş adını verdikleri bu eylemle bölgeyi ilhak ederler. Bu durum 1976 Ocak’ında üçüncü komşu Cezayir ile Fas orduları arasında çatışmalara sebep olur.

İspanya, Batı Sahra’nın 2/3’ünü Fas’a 1/3’ünü Moritanya’a bırakarak çekilme kararı alır. Polisario bu kez Batı Sahra’nın özgürlüğü için -ilk olarak zayıf olan- Moritanya’yla mücadeleye başlar ve 5 Ağustos 1979’da Moritanya, bölgesini Sahravi’lere terkederek çekilir. Fakat Fas ilerleyerek bu bölgeyi de kendi topraklarına katar. Polisario Fas’la mücadeleye giriştiğinde, Cezayir Polisario’yu üs ve silah sağlar, örgütün merkezi Cezayir’in bölgeye yakın bir şehri olan Tindouf’tadır.


Batı Sahra'yı üye kabul etmesi nedeniyle, Afrika Birliği'ne (Organization of African Unity, OAU) üye olmayan tek Afrika ülkesi Fas'tır


1980’de Polisario üyesi Sahravi’lerin kurduğu Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti (Republique Arabe Sahraouie Démocratique), Afrika Birliği’nin (OAU) üyesi olarak kabul edilir. Toprağı olmayan bu ülke sadece kağıt üzerinde mevcutsa da Fas duruma şiddetle tepki gösterir ve 3 yıl içinde Afrika Birliği’nden ayrılır. Halen Afrika Birliği'ne üye olmayan tek Afrika ülkesi Fas'tır.

200 mt yükseklikten Polisario Bölgesi ile Fas işgali altındaki bölgeyi ayıran 2,700 km uzunluğundaki kumdan duvar: Moroccon Wall (Fas Duvarı). Batı Sahra, Google Maps.


Fas, Batı Sahra’yı güneye doğru işgale devam ederken, Polisario adam kaçırma eylemleriyle karşılık verir. Fas işgal ettiği bölgenin sınırına 2,700 km uzunluğunda kumdan bir duvar örer (Moroccon Wall)...

Birleşmiş Milletler aracılığı ile yapılan uzun görüşmeler sonunda 1988’de Fas ve Polisario Birleşmiş Milletler’in barış planını kabul ederler, plana göre bir referandum yapılacaktır fakat kimlerin bu oylamaya katılacağı konusunda anlaşamazlar. Polisario oylamaya sadece bölgede 1975’ten önce yaşayanların katılmasını isterken, Fas ise Fas’tan gelen göçmenlerin de oylamaya katılmasını talep eder.

Fas'ın Batı Sahra'yı işgali


1991’de Fas ve Polisario arasında bir ateşkese varılır. Polisario 2003’te 243, 2005’te 404 Fas’lı tutsağı salıverir. Olumlu gelişmelere rağmen halen referandum yapılamamıştır. 2004’te bir ara Türkiye’nin Batı Sahra’yı tanıyacağı söylentisi çıkınca Fas ile Türkiye arasında ipler gerilir ancak söylentinin aslı yoktur.


Yazının devamı

22 Haziran 2009 Pazartesi

Birleş-ik Afrika ! Unite-d Africa !





Sömürge Afrika Birleşik Afrika
(Colonized Africa) (United Africa)


Yazının devamı

8 Haziran 2009 Pazartesi

Edepsiz yeniçeri remizleri

Aşağıdaki grafikler yeniçeri birliklerine ait bazı remizleri yani işaretleri gösteriyor. Her yeniçeri bölüğünün farklı bir işareti bulunurmuş. Yeniçeriler bu işaretleri vucütlarında dövme, mezartaşlarında kitabe olarak kullanmışlar, el koydukları, haraca bağladıkları mekanlara bu işaretleri kazımışlar vaktiyle.



Yeniçeri remizleri (işaretleri), edepsiz olanları da var (49,69,91)


Gültekin Alkurt abimizin Edirne-Uzunköprü'de çektiği bu fotoğraflar yeniçeri işaretlerine benzemiyor mu (79)?

Uzunköprü
Uzunköprü

Uzunköprü

Uzunköprü


Yazının devamı

1 Haziran 2009 Pazartesi

Fatih'in yanındaki yeniçeri kimdi?

Beyaz atın üzerindeki Fatih'in solundaki eli tüfekli yeniçeri, saray ressamı Fausto Zonaro mu yoksa şehit ressam Hasan Rıza mıydı?

Fausto Zonaro

Fatih'in İstanbul'a girişi, Fausto Zonaro'dan (1905)


Hasan Rıza
Fatih'in İstanbul'a girişi, (şehit) Hasan Rıza'dan (1898)


Ressam Şehit Hasan Rıza (1858-1913) Balkan Savaşı sırasında Bulgarlar tarafından öldürülmüş bir subaydır. Fausto Zonaro (1854-1929) ise 1891'de İstanbul'a gelmiş II.Abdülhamid'in gözüne girerek saray ressamlığına kadar yükselmiş, 31 Mart ayaklanmasından sonra Abdülhamid'in devrilmesiyle 1910'da İstanbul'u terketmiş bir İtalyan ressamdır.

Eczacıbaşı sanal müzesine göre Hasan Rıza, Fatih'in İstanbul'a girişini gösteren resmi 1898'de yapmış. Wikipedia'ya göre Abdülhamid Zonaro'dan fetih resimlerini 1905'ten sonra yapmasını istemiş. Ben resimleri kendim görmediğim için kimin kimden kopyaladığı konusunda emin değilim ama kim kopyaladıysa sadece resmi değil (sonradan Hitchcock'un onlardan kopyaladığı gibi) kendilerini resme dahil etme yöntemini de kopyalamış.


Yazının devamı

Kırat fenomeni



Fatih Sultan Mehmet, Köroğlu, Enver Paşa, Louis Franchet D'Esperey, Süleyman Demirel...

Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'a girişi (1453)



Bolu Beyi Köroğlu'nun "kanatlı kırat" ına göz diker.

Köroğlu

23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki'nin düzenlediği hükümet darbesi olan kanlı Bâb-ı Âli Baskını'nın baş aktörü Enver Bey hükümetin bulunduğu binaya beyaz bir atın üzerinde gelir.
Enver Paşa

23 Kasım 1918, İstanbul'un işgali sırasında, Fransız generali Franchet d'Esperey, işgal orduları komutanı olarak Fatih'e nazire olarak beyaz atın üzerinde şehre girer.

Louis_Franchet D'Esperey

12 Eylül darbesi ile kapatılan Adalet Partisi'nin yerine açılan Doğru Yol Partisi'nin ilk ambleminin üzerinde bir süvari vardı, faşist cunta tarafından süvari (fazla) göbekli bulunduğu için sadece kıratla değiştirildi. Doğru Yol Partisi 2007'de tekrar açıldı, şimdi ilk amblemini kullanıyor.






Süleyman Demirel









Yazının devamı
Banner from George Steinmetz

(*) Yavaş yürüyorum bela bana yetişiyor, hızlı yürüyorum ben belaya yetişiyorum.